Bir Öğretmen Neyi Değiştirebilir Ki?

Dr. Huseyin Guler
3 min readNov 24, 2021

--

Bir öğretmen neyi değiştirebilir ki? Sizlere 30 yıl önce bende iz bırakan üç öğretmenimi anlatmak istiyorum. Bu biraz da benim 12 yaş dünyam…

Haziran ayıydı. Cuma günü öğleden sonra okuldan çıkmıştık. Halil, Şenol ve Eray’la eve dönüyorduk. Futbol muhabbeti yapa yapa yolculuk su gibi akıp geçti. Keyifliydik. Hayallerimiz vardı.

Öğleden sonranın nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. Akşamüstü evimize köy halkından ileri gelenler gelmeye başladı. Annemin gözü hafif yaşlı. Apar topar bir fotoğrafçı geldi. Evde fotoğraflarımızı çekti. Bizim ev daha da kalabalıklaşmaya başladı. Sınırdışı edileceğimizi öğrendim. Öğlen hayaller kuruyordum. Şimdi ise o hayallerimin hiçbir anlamı yoktu. Bir boşluk. Hüzün değil. İçinde ümit var. Bol bol hem de. Ama öğlenki hayallerimin hiçbiri yok. 12 yaşındaki bir çocuk için fazla değil mi?

Karne günü geldiğinde, karnemi almaya gitmedim. Bundan sonra o karne benim için ne anlam ifade edecekti ki? Halbuki o yıl ne çok çalıştım. Törene gitmeyince Paunov’lar (öğretmenlerim) okula çağırdılar. Gittim, aldım karnemi. “Ne olursa olsun, mutlaka eğitimine devam et” dediler. Vedalaştık.

Sonra yolculuk. Yorucu, uykusuz. Ama umut dolu. Dura kalka süren beş gece. Ve Türkiye. Yolculuktaki en güzel anım, Lapseki’de çitlediğim çekirdek ve yediğim domates oldu. Bildiğim, tattığım lezzetler gibi değildi. Hala Lapseki’deki iskeleye gidesim var.

Tanımadığım akrabalarımla tanıştım. Ama çocukluğumun geçtiği çoğu yüz artık hayatımda yoktu. Yepyeni yüzler tanıyordum. Yeniyi bulmak için, geride kalanlardan kopmak mı gerekiyordu?

Komünist eğitim sisteminden geldiğim için intibak kurslarına başladım. Davutkadı’daki bir okula kaydoldum. Beşinci sınıfı bitirmiştim, ama belli ki öğretmen sorduğu sorulara verdiğim cevaplardan tatmin olmamış, beni okuma-yazma öğrenenlerle aynı bölüme koydu. İncindim. O karanlık yere bir daha gitmedim. Başka bir kursa devam ettim. Cenneti bulmuş gibiydim. Bir okulda birinci sınıflarla aynı düzeyde tutuluyordum, öbür tarafta ise beni parlatan bir dünya vardı. Aradaki fark neydi ki?

Okul zamanı geldi çattı, 6.sınıfa adım attım. 15 kişilik köy sınıfına alışmış ben, bir anda kendimi 58 yeni sınıf arkadaşımla birlikte buldum. Aynı sırada üç kişi. Her şey değişikti ve tanıdığım kimse yoktu. Yalnızdım. Bu Türkiye’deki eğitimimin ilk günüydü. O günün detaylarını tam hatırlayamıyorum. Ama birşey oldu, bir diyalog, belki, belki bir soruya verilen cevap, belki bir mimik; matematik öğretmenim Süheyla Kaplan, “sen sınıf temsilcisi ol" dedi.Orada yalnız başına, ürkek bir şekilde duran, hatta titreyen o çocuk için… yeni bir ülkeye gelmiş, farklı bir okula kaydolmuş, 300 kişinin yaşadığı bir yerden 1 milyon kişilik bir şehre göç etmiş birisi için ve de ilk gün için, bu fazla büyük, hem de çok büyük bir olaydı. Eve dönünce ağladım. Annem de ağladı. Okulun ikinci günü başka çeşit bir umutla dolu olacaktı. 58 kişilik sınıfımı da, okulumu da çok sevdim.

İkinci gün Ayten öğretmenimi tanıdım. Fen bilgisi öğretmenimiz. Ayten Öğretmen sınıfın enerjisini artırıyordu, ama disiplinden de taviz vermiyordu. Ne şanslıydım ki sınıf öğretmenimiz oldu. Farkında bile olmadığım zorlukların üstesinden gelmemi sağladı. Sadece benim için değil, tüm arkadaşlarım için. Ortamın havası da, derslere odaklanmam da çok farklıydı artık. Yabancı değildim. Havada huzur kokusu vardı!

8.sınıfı tamamlarken çekilen fotoğrafımız. Ayten Öğretmenim ortada, Süleyman Tunalı ise aşağıdan dördüncü sırada en sağda.

Günler, daha cesur, daha emin adımlarla yürüdüğüm küçük yolculuklara dönüştü. Hayallerim de arttı. Arkadaşlarım da. Beş ayda ne çok şey değişti. Başka bir ben, başka umutlar! Başka bir dünya…

Bir kış günüydü, kütüphanede ders çalışırken Müdür Yardımcımız Süleyman Tunalı yaklaştı ve “Fen liselerini duydun mu?” diye sordu. Boş boş baktım. Odasına gidip, kalınca bir soru kitabı getirdi. “Bu kitabı bir incele istersen” dedi.

O kitap başucu kitabım oldu. Küçücük hayaller filizlendi, düşüncelere, planlara, adımlara dönüştü. Yunus Emre İlköğretim Okulu’ndan fen lisesini kazanan ilk öğrenci oldum.

Süleyman öğretmenime teşekkür için gittiğimde, gözlerime baktı ve tek bir tavsiyede bulundu: “Hep bağımsız ol!”

30 yıl geçti ve bu tavsiye hem beynimde, hem de kalbimde! Zor zamanlarımda hep benimle…

Üç öğretmen, üç küçük dokunuş, ama değişen bir hayat..

Bir öğretmen neyi değiştirebilir ki?

Aslında neyi değiştiremez ki diye sormamız gerekir!

Emek veren, Yol bulmamıza vesile olan, Yerden kaldıran, Farkettiren, Disiplinle buluşturan, Hayal kurdurtan, sonra da Hayallerimizi gerçekleştirmek için kendimizi keşfetmemizi sağlayan, Beynimizdeki limitleri aşmayı tetikleyen tüm öğretmenlerimizin günü kutlu olsun!

--

--

Dr. Huseyin Guler

A senior leader specialized in #innovation & #changemanagement effecting organizations' #strategy, #businessmodels & #culture to create #businessvalue & #growth